11 Ekim 2010 Pazartesi

Bugün Harika Bir Şey Yaptım! :)

Günaydın! :) 

Bugün uzun zamandır yapmak istediğim şeyi yaptım WWF'a (www.wwf.org.tr) üye oldum! Üye olurken ödediğiniz ücret vakfa bağış olarak gidiyor. Üye olmak için 5TL, 10TL, 25TL, 50TL veya kendiniz seçebileceğiniz herhangi bir miktarı ödeyip her ay bu ücreti ödeyeceğinize dair bir anlaşma yapıyorsunuz. Bunun sonucunda adresinize üyelik kartınızı ve üyeliğe hoşgeldin paketinizi yolluyorlar. Her ay da e-bültenlerini e-mailinize postalıyorlar.

Bunlar dışında iki seçenekleri daha var. Biri doğrudan 25TL, 50TL, 100TL veya yine istediğiniz herhangi bir miktar ile ağaçları, suyu ve nesli tükenmekte olan canlı türlerini korumak için bağış yapmak, bir diğeri de bir canlı türünü 10TL, 30TL veya 75TL karşılığında evlat edinmek! Yani mesela bir su kaplumbağasını evlat edinebilirsiniz :) Bunun sonucunda adresinize evlat edindiğinize dair sertifikanızı yolluyorlar. 


Üyelik kartım geldiğinde benim de ilk işim bir canlı türünü evlat edinmek olacak :) Bu tür yardımları gerçekten çok seviyorum. Üzerinde yaşadığımız kara parçasında sadece bizler yokuz. Bizlerle birlikte bir sürü canlı da bu havayı soluyor. Bu yüzden zaten hali hazırda bazı zamanlar yaptığımız bencillikleri bir kenara bırakıp bu tür yardımlarda bulunmak, bir nebze de olsa onlara yardım ettiğimizi bilmek güzel olur diye düşünüyorum :) Hem bakın ormanları, ağaçları, suyu ve nesli tükenmekte olan canlıları korursak, bozulan ekolojik dengeyi tam olarak düzeltemesek de düzeltmek için en azından bir çaba sarf etmiş olacağız.


Bugün siz de dünyamız için bir şeyler yapmak istemez misiniz? Ben yaptım ve kendimi süper hissediyorum, tavsiye ederim! :)

Güzel günün tadını çıkarmanız dileğiyle, kocaman öpücükler!

Bailey

10 Ekim 2010 Pazar

Bugün Size Bir Sürprizim Var!

Günaydın! Gece çok güzel bir uyku çektikten sonra yine burdayım :)  Bugün çok iyi hissederek uyandım. Gözüme giren güneş uyan dedi; uyan da bu mükemmel havanın tadını çıkar!

Güzel bir kahve ardından güzel bir kahvaltıdan sonra yapacak bir şey bulamadım ve dolaplarımla çekmecelerimi düzenleme kararı aldım! Bu aktivitemin sonucunda ortaya bir koli neredeyse hiç giyilmemiş kıyafet, önceden aldığım, birçoğu hala etiketiyle duran ve şu an saçlarım kısa olduğu için takamadığım bir sürü toka çıktı. Şimdi bu eşyaları bağışlayabileceğim bir yerler arıyorum. Bu yazımı okuyan ve ihtiyacı olan birilerini bilen arkadaşlar varsa onlardan benimle iletişime geçmelerini rica ediyorum :)

Şimdi size bir sürprizim var! :) Ciddi bir kozmetik ve iç çamaşırı çılgını olan bendeniz bugün farkettim ki artık bu durum çılgınlık boyutlarını falan aşmış. Bu yüzden kullanmadığım ve eskimesini istemediğim ürünleri buradan sizlere çok uygun fiyatlardan satışa sunmayı düşünüyorum.

Bugünün sürprizine gelince:


Elizabeth Arden

Arden Beauty EDP Spray 100ml/3.3oz

  • Asil, saf ve eşsiz bir parfüm.
  • Günün en ferah anlarını yaşamanızı sağlar.
  • Uzun süre kalıcı kalitesiyle şehvet ve kadınsılığa hayat verir.
  • Heyecan verici çiçeksi sarmal ile sarar.
  • Gündüz veya gece kullanımı uygundur.


Şimdi nerden çıktı bu demeyin çünkü o kadar çok parfümüm var ki bana hediye olarak gelen bu güzel parfümü açıp yaklaşık 5 ml kullanıp sonra resmen unutmuşum! Diğer bir çok çöpe gitmek zorunda kalan eşyam gibi bu güzel parfümün de heba olmasını istemiyorum tozlu raf  köşelerinde :(

En sevdiğimiz kozmetikçimiz olan strawberrynet.com'da bu güzel parfüm 100 ml %5 indirimli olarak 82.50 TL'den satılıyor. Bense size 95 ml'sini 55 TL'ye vermeyi teklif ediyorum! Ne dersiniz? 
Eğer bu fırsatı kaçırmak istemiyorsanız benimle irtibata geçebilirsiniz :) Satışı www.gittigidiyor.com üzerinden %10 fiyat farkıyla veya hesabıma parayı yatırdıktan sonra ürünü size yollamak koşuluyla yapabilirim, nasıl isterseniz :)

Yani bugünüm de böyle geçti. Şimdi biraz terasa çıkıp çiçeklerimle ve yeni ektiğim fesleğenlerimle ilgilenmeliyim. Belki bir de şöyle güzel bir Türk kahvesi içerim :)

Öpücükler!

Bailey

9 Ekim 2010 Cumartesi

Her Karar Doğru Karar mıdır?



Burda iki mevsim yaşanır sadece. Biri yaz, diğeri kış. Ara mevsimler yok burda. Yaz çok sıcak geçer, bunaltır. Kış da buz gibidir, insanın içine işler. Bugün uyandım hava serinlemiş, nasıl sevindim anlatamam! Zaten dün yağan yağmurdan belliydi bugün böyle olacağı.


Yataktan kalktım, bir kahve koydum. Her sabah sadece yarım bardak içerim; şekersiz, sütsüz. Sade kahveye bayılırım ama filtre olacak. Yanında da bir tane sigara. Şu meretten vazgeçemiyorum bir türlü! Sonra hemen Interpol'den ''Pioneer To The Falls'' açarım. Sabah sabah öyle iyi gelir ki. Sonra gazeteleri okurum fakat bu aralar gazete okumak beni gerçekten çok mutsuz ediyor. İnsanların tahammüllerinin azaldığını görmek, nefretin ve kinin sebep olduğu suçları görmek giderek nasıl bir dünyanın içinde kaybolmaya başladığımızı anlatıyor bana açık açık.


Uzun zamandır ailemin yanında değildim. Tam yedi sene boyunca onlardan uzak yaşadım. Sadece tatillerde gidip geliyordum ya da onlar benim  yanıma geliyorlardı. Ama bu yaz toparlandım geldim onların yanına. Yaz boyu çalıştığım için zamanımın büyük bölümü zaten ofiste geçiyordu ama ne zaman işi bıraktım resmen çöküşe geçtim! Hata yaptığımı düşünüyorum şu an. Senelerdir alışmış olduğum düzenden sonra burda olmak beni gerçekten çok mutsuz ediyor. Ailemin yanında olduğum için elbette mutluyum ama dostlarımı, arkadaşlarımı, evimi çok özlüyorum. Şimdi bu radikal kararımın geri dönüşü olabilecek mi bilmiyorum. Bir şekilde tekrardan dönüş yapmayı planlıyorum ama nasıl olacak bu? Orada bozduğum düzenimi tekrar kurmak benim için hem maddi hem manevi bir külfet olacak.


Yani demem odur ki bazı kararları vermeden önce çok iyi düşünmek lazım. Bunu her defasında kendime hatırlatıyorum ama nafile! Maalesef en sevmediğim huyum bu; ani kararlar vermek. Huyum kurusun! Kendimde bu yükün altından kalkacak cesareti ve gücü görüyorum ve en kısa zamanda harekete geçeceğime inanıyorum, evet.


Bunun dışında bu aralar özlediğim çok fazla insan, yapmak istediğim çok fazla aktivite ve gitmek istediğim çok fazla yer var. Tüm bunları bir sıraya sokup planlarımı ona göre yapmalıyım. Bunları planlarken de bana lazım olan tek şey sabır sanırım :) İçimden sürekli 'her şeyi aynı anda yapamazsın Bailey' cümlesi geçip duracak biliyorum ama ne yapayım içimde bitmek bilmeyen bir enerji var ve ben de bu enerjiyi pozitif bir şekilde değerlendirmek istiyorum sadece.


Bakalım bu bahsettiğim planlarımı ne kadar zorlukla, ne kadar zamanda ve ne kadar pratik bir şekilde hayata geçirebileceğim?


Bekleyelim ve görelim ozaman! :)




Bailey

7 Ekim 2010 Perşembe

'O'

Sadece birkaç ay önceydi. Onunla tesadüf eseri tanışmıştık. Sosyal ağlardan birinde yazdığı, şu an hatırlayamadığım bir cümlesine cevap niteliğinde bir şeyler yazmıştım. Onun üzerine mesajlaşmaya başlamıştık. Sohbetlerimiz gün geçtikçe uzuyor, içerikleri de bununla orantılı olarak farklı bir hal alıyordu. Tanınan bir simaydı, müzisyendi. Her zaman bir adım geride durmak zorundaymışım gibi hissediyordum çünkü çok da uzun zaman olmamıştı eski müzisyen sevgilimden ayrılalı. Çok yaralıydım bu yüzden. Bundan dolayı da biraz önyargılıydım açıkçası. Lakin bilirsiniz, insan heyecan duygusunu çok da fazla bastıramayabiliyor kimi zaman; özellikle de karşısındaki karşı cinsten biriyse. 
Artık her gün hatta her dakika konuşur olmuştuk. Öyle ki onun oturduğu semtteki bir arkadaşıma ziyarete gittiğimde neden kendisini de görmek istemediğimi sormuştu ve hatta bunun için bana bozulmuştu. Bir şekilde gönlünü almayı başarmıştım ama artık daha fazla ekemiyordum. Korkuyordum aslında. Bundan önce yaşadıklarım kolay şeyler değildi. Ve o zor günlerimde tek gecelik ilişkilerim olmuştu; her defasında pişman olduğum. Bunun da öyle bir şey olmasını istemiyordum, kendimi geri çekmem sırf bu yüzdendi. Onu tanımıyordum aslında. Ne kadar çok konuşursak konuşalım onda hep bir gizem vardı. Sanki sadece adını ve konumunu biliyordum, hepsi bu. Onun hakkında çok şey bilmeme rağmen hiçbir şey bilmiyormuş gibi hissediyordum. İçine kapanık, çekingen biri gibi konuşuyordu ama sezgilerim hiç öyle söylemiyordu. Yeri gelmişken bahsedeyim, hislerim çok kuvvetlidir. Yeni tanıştığım insanlar hakkında kararımı hemen ilk tanıştığım gün veririm ve genelde doğru çıkar. Bu sefer de kendimi ondan uzak tutmam gerektiğini bile bile ısrarlarına dayanamayıp 'tamam' dedim buluşma teklifine. 
Portre fotoğraflarımı çekmek istediğinden bahsederdi hep. Hatta buluştuğumuz günden bir ya da iki hafta önce de fotoğraf makinasını yenilediğinden bahsetmişti. Buluşacağımız gün fotoğraflarımı çekecekti ama o gün provaları olduğundan fotoğraf makinası yanında değildi. Benim için önemli değildi bu zaten, ne yalan söyleyeyim hiç istemiyordum onu ilk kez gördüğüm gün karşısında poz vermeyi. Gerçi ben onu ilk kez görmeyecektim, neyse. Gün geldi çattı. Yaz yeni gelmişti İstanbul'a, bu yüzden sıcak bir akşamdı. Biraz gecikti ama geldi. Provadan çıkıp gelmişti; bir şeyler yemek istemedi, ben de ısrar etmedim. İçkiye hayır demedi, zaten ben de biraz rahatlamak için içmeliydim. Kanepenin bir ucunda o, bir ucunda ise ben oturuyordum. Saatlerce kendimizden bahsettik birbirimize. Sanki benimle ilgili öğrenmek istediği çok şey vardı, sürekli soru soruyordu. Konuşmayı sevdiğimden midir bilinmez çok hoşuma gitmişti, kendimden geçmiş bir şekilde cevaplıyordum sorularını. 








16 Eylül 2010 Perşembe

Kısa Bir Film Şeridi

Bazen çok ciddi migren ağrılarım tutar benim. Kafamı yataktan kaldırmak istemem, istesem de yapamam. Karanlık en iyi arkadaşımdır öyle zamanlarda, sessizlik de öyle fakat bugün öyle olmadı. Daha doğrusu olamadı.


Aklımda bir sürü yapılması gereken şey vardı, hep ertelediğim. Onları düşünürken ne olduysa, nasıl olduysa bir anda kendimi 2004 senesinde buldum. Bir kutum var benim parlak mor renkte, içinde tam üç seneyi barındıran. Onu buldum ve yine başladım kurcalamaya. O zamanki sevgilimden arta kalan her şeyi önceden defalarca okumama, incelememe rağmen bunu tekrar ettim. Bitişi güzel olmasa da hayatımın en güzel dönemiydi diyebilirim. Başkaları için değil, kendim için yaşamaya başladığım zamanlardı o yıllar. Omzumda dünyanın yükü olduğu halde hiçbir şeyi umursamadan yaşadığım o yıllar. Bir daha öyle yaşayamayacağımı bildiğim için her defasında ''iyi ki yapmışım'' dediğim o yıllar. Hani bazen ya da bir zaman insanın içinde ''keşkeler'' olur ya, işte buna dair keşkelerim hiç olmayacak benim. Şu an hala cefasını çektiğim bir şeye bile sebep olan o günler için bir kere bile pişmanlık duymadım.


Üç senenin sonunda artık bitmesinin gerektiği o zamanlara gelmiştik, bu durumu kabullenemiyordum ama farkındaydım aslında. Onun artık benden çok uzaklarda olacağını bilmek, özellikle de başka birisini sevebilecek olma ihtimali deli ediyordu beni. Gün geldi, çattı. Bitti. O yoktu artık. Beni elimde içi 'bizimle' dolu olan mor kutumla bırakıp gitti. Öleceğimi düşünmüştüm ama insan ölmüyor, aşktan ölmüyor insan. Aşksızlıktan da. Çünkü hep yeni birisinin olma ihtimali var. Sadece o süreç önemli. Kendi kendimi iyileştirdim ben. Evet, çok acı çektim hatta ağlamaktan yorgun düştüm günler boyunca. Ama hiçbir şey olmadı, ondan sonra yine aşık oldum. Yine ve yine. Ondan önce de olmamış mıydım zaten? Bu bir döngü işte.


Başka hiçbir şeyi değil, 'o kutuyu' saklamamın tek sebebi ise bu zamana kadar sadece o kutunun içinde barınan adamı hayatımda hala barındırdığım içindir. Zaman içinde en yakın arkadaşım olan bu insanı neden mi anlattım? Çünkü bu hayatın bana 'büyük konuşmamayı' öğrettiği yaşanmışlığımdır. Bir insandan nefret etmeden önce onun eksilerini, artılarını gözünüzün önüne getirin. Evet, zor. Çok zor ama imkansız değil. Zaman her şeyin ilacıdır klişesi tam da burda devreye giriyor zaten.




Yani, benim kalbim aşkla dolup taştıkça herkesi sevebilirim..


Lhasa'nın da dediği gibi: ''Love came here and never left..'' ---> http://fizy.com/#s/1ls5yn


Bailey

Merhaba! Bana Kısaca 'B' Diyebilirsiniz.


Bunu yapmak için çok geç olduğunu düşündüğüm bir anda yaptım işte, yaptım oldu. Hiçbir şey için geç değildir, olmamalı da. Kristal gemimin içinde yaptığım tüm yolculukları sizinle paylaşmak için buradayım artık.

25 sene önce bu gemiye bindiğimde hayatın bana sunacakları hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Birçok şeyden bi' haber salınmaya, gülmeye, eğlenmeye kısacası 'yaşamaya' başladım ben.



Çocukluğumda çok sakindim, her şeyi içime atar, kalabalıkların içinde kendimi çok rahatsız hissederdim. Yalnız kalmak, ne yaşıyorsam hep tek başıma yaşamak isterdim. Narindim; çok çabuk kırılırdım her şeye ve alıngandım; olmayacak şeyleri kafama takar, yine yalnızlığıma dönmek isterdim. Buna rağmen kocaman bir kalbim vardı benim. Etrafımdaki herkes benim için çok değerliydi; kendi penceremden onlara baktığım zaman hiçbirini birbirinden ayırmazdım, hatta içimden düşünürdüm, 'Hepsine aynı şiddetle sarılıyorum değil mi ben?' diye. Eğer kendi kendime verdiğim bu cevap beni tatmin etmezse bir dahaki sefere herkese 'aynı şiddetle' sarılmaya özen gösterirdim. Evrendeki tüm canlılar benim dostumdu sanki. Yolda yürürken karıncaları ezmemeye çalışırdım, nerde bir kedi görsem yanında biterdim; nedense bıyıklarına hayran hayran bakardım kedilerin. Zaten zaman içinde evde beslemediğimiz hayvan kalmamıştı. Sırasıyla muhabbet kuşlarımız, kaplumbağalarımız, köpeklerimiz, kedilerimiz ve tavşanımız!  

O küçük dünyamda öyle çok şey düşünüyordum ki içinden çıkamadığım her şeyi bıkmadan usanmadan sorup duruyordum. Yine o günlerden birinde, ağaçlar ve çiçekler aklıma takılmıştı. Nasıl oluyordu da her mevsimde değişik görünüyorlardı? Bir gün anneannem bana, ''Biliyor musun, eğer çiçeklerle konuşursan onlar seni duyar ve sana çiçek açarak cevap verirler.'' demişti. Bunun üstüne elime geçen her fırsatta ailenin tüm kadınlarına saksıda çiçek almaya başlamıştım. Onlara hediyemi verirken tavsiyede bulunmayı da ihmal etmiyordum: ''Şimdi sana bir arkadaş hediye ediyorum, ama eğer onu sevmezsen ölür, çok üzülürsün. Bu yüzden sana verdiğim hediyeye çok iyi bak ve onunla konuş.''  Bununla da kalmayıp onları her ziyarete gidişimde hediye ettiğim çiçekleri kontrol ediyordum. 
Böyle öğrendim ben sevginin nasıl güzel bir şey olduğunu. Çok şanslıydım ayrıca, kocaman ve mükemmel bir ailem vardı. Bana sahip olduğum her şeyin kıymetini bilmemi öğreten, kötülüklerden uzak tutan ama kötülüğün de ne demek olduğundan habersiz kalmamamı sağlayan.

Ve bir gün büyüdüm. Yani eskiye nazaran büyüktüm. Yine sorularım vardı aklımda ama içerikleri değişikti. İnsanın büyüdükçe 'neden' sorularının azalmadığını, tam aksine arttığını öğrendim. İnsanın büyüdükçe daha çok şey öğrenmesi 'gerektiğini' öğrendim. Bunları öğrenirken de yavaş yavaş kabuğumdan çıktığımı ve aslında gemimin rotasını sadece benim değiştirebileceğimi farkettim. Fırtınalar ve dalgalar karşısında gemimin ayakta kalabilmesi için kendime güvenmeyi öğrendim. Artık kendi ayaklarımın üzerindeyim, gemimin tek kaptanıyım, aldığı birçok darbeye karşı masmavi sularda parlayan o güzel gemimin.


Bailey
Related Posts with Thumbnails