7 Ekim 2010 Perşembe

'O'

Sadece birkaç ay önceydi. Onunla tesadüf eseri tanışmıştık. Sosyal ağlardan birinde yazdığı, şu an hatırlayamadığım bir cümlesine cevap niteliğinde bir şeyler yazmıştım. Onun üzerine mesajlaşmaya başlamıştık. Sohbetlerimiz gün geçtikçe uzuyor, içerikleri de bununla orantılı olarak farklı bir hal alıyordu. Tanınan bir simaydı, müzisyendi. Her zaman bir adım geride durmak zorundaymışım gibi hissediyordum çünkü çok da uzun zaman olmamıştı eski müzisyen sevgilimden ayrılalı. Çok yaralıydım bu yüzden. Bundan dolayı da biraz önyargılıydım açıkçası. Lakin bilirsiniz, insan heyecan duygusunu çok da fazla bastıramayabiliyor kimi zaman; özellikle de karşısındaki karşı cinsten biriyse. 
Artık her gün hatta her dakika konuşur olmuştuk. Öyle ki onun oturduğu semtteki bir arkadaşıma ziyarete gittiğimde neden kendisini de görmek istemediğimi sormuştu ve hatta bunun için bana bozulmuştu. Bir şekilde gönlünü almayı başarmıştım ama artık daha fazla ekemiyordum. Korkuyordum aslında. Bundan önce yaşadıklarım kolay şeyler değildi. Ve o zor günlerimde tek gecelik ilişkilerim olmuştu; her defasında pişman olduğum. Bunun da öyle bir şey olmasını istemiyordum, kendimi geri çekmem sırf bu yüzdendi. Onu tanımıyordum aslında. Ne kadar çok konuşursak konuşalım onda hep bir gizem vardı. Sanki sadece adını ve konumunu biliyordum, hepsi bu. Onun hakkında çok şey bilmeme rağmen hiçbir şey bilmiyormuş gibi hissediyordum. İçine kapanık, çekingen biri gibi konuşuyordu ama sezgilerim hiç öyle söylemiyordu. Yeri gelmişken bahsedeyim, hislerim çok kuvvetlidir. Yeni tanıştığım insanlar hakkında kararımı hemen ilk tanıştığım gün veririm ve genelde doğru çıkar. Bu sefer de kendimi ondan uzak tutmam gerektiğini bile bile ısrarlarına dayanamayıp 'tamam' dedim buluşma teklifine. 
Portre fotoğraflarımı çekmek istediğinden bahsederdi hep. Hatta buluştuğumuz günden bir ya da iki hafta önce de fotoğraf makinasını yenilediğinden bahsetmişti. Buluşacağımız gün fotoğraflarımı çekecekti ama o gün provaları olduğundan fotoğraf makinası yanında değildi. Benim için önemli değildi bu zaten, ne yalan söyleyeyim hiç istemiyordum onu ilk kez gördüğüm gün karşısında poz vermeyi. Gerçi ben onu ilk kez görmeyecektim, neyse. Gün geldi çattı. Yaz yeni gelmişti İstanbul'a, bu yüzden sıcak bir akşamdı. Biraz gecikti ama geldi. Provadan çıkıp gelmişti; bir şeyler yemek istemedi, ben de ısrar etmedim. İçkiye hayır demedi, zaten ben de biraz rahatlamak için içmeliydim. Kanepenin bir ucunda o, bir ucunda ise ben oturuyordum. Saatlerce kendimizden bahsettik birbirimize. Sanki benimle ilgili öğrenmek istediği çok şey vardı, sürekli soru soruyordu. Konuşmayı sevdiğimden midir bilinmez çok hoşuma gitmişti, kendimden geçmiş bir şekilde cevaplıyordum sorularını. 








Sustuk. Bu anın geleceğini adım gibi biliyordum. Peki ne yapacaktım? Bir yandan aklımda dolanan eski pişmanlıklarımı düşünmemeye, bir yandan da nasıl bir tepki vereceğime karar vermeye çalışıyordum.

'Yanıma gelsene' dedi, o kısık bakışıyla. Elini bana doğru uzattı. O an saniyelerle savaşıyordu beynim ama yenik düştüm ve elini tuttum. Bana sarıldığında uzun zamandır kimseye sarılmadığını düşünmüştüm. Çok netti hareketleri, çok belirgindi. İşte tam o sırada o utangaçlığının aslında onun koruma kalkanı olduğunu fark ettim. Ne zaman yatak odasına gelmiştik hatırlamıyorum. Elleri belimden aşağı doğru inerken sadece 'yapma' diyebildim, sesim o kadar cılız çıktı ki durup 'iyi misin?' diye sordu. Hayır iyi değilim diyemezdim ya o anda, 'iyiyim' dedim 'hem de çok, ama..' 'Ama?' dedi. Cevap vermeden ona sarıldım. İkna olmuş olacak ki bir daha sormadı zaten.
O andan sonrasını hatırlasam da her aklıma gelişinde çok değişik hisler uyanıyor içimde. Utangaçlık falan değil ama değişik işte, anlatamıyorum. Teni çok sıcaktı, elleri çok güzeldi, dokunuşları sanki çok narin ve kırılgan bir şeye dokunuyormuşçasına yumuşacıktı.

Nefes nefese kalmıştık ikimiz de. Yanyana yatıyorduk, istem dışı saçlarımla oynuyordu. 'Biraz daha uzanmak istiyorum' dedim. Bir şey demedi ve kalktı. Banyonun ışığı odaya vuruyordu, o kapıyı kapatınca kapkaranlık oldu her yer. Bunu hep ben yapmıştım şimdiye kadar. Ne şimdi, rolleri mi değişmiştik yani?
Yüzümü yıkadım, salona geçmişti yanına gittim. Yine aynı yerlerde oturuyorduk. Yüzüme bakmıyordu. Konuşurken boşluğa bakıyordu ve ben bunun ne anlama geldiğini biliyordum. Boğazımda bir düğüm vardı, hayatımda ilk defa böyle bir an sonrasında böyle hissediyordum. Onu bir daha görmeyeceğimi biliyordum o an, belki de bu yüzdendi.

İstanbul'dan uzağa gidecektim bir hafta içinde. O da benimle aynı zamanlarda gidecekti ve birkaç ay sonra İstanbul'a geri dönecektik. Gitmeden önce tekrar sordu İstanbul'a dönüp dönmeyeceğimi. 'Evet, döneceğim' dedim. Aslında pek de umrunda olmadığını düşünüyordum. Neden bilmiyorum ama yüzümü yıkadıktan sonra sanki o loş ortam birden aydınlık oluvermişti. Her şeyi daha net görüyor gibiydim.

Kalktı, 'ben gideyim artık, sabah erken kalkmam lazım' diyerek. 'Tabi' dedim, boğazımdaki düğüm daha da büyüyordu sanki. Aslında bir an önce gitmesini istiyordum. Kapıda durduğunda gözlerime bakmaya çalıştı ama yapamadı. Zihnini okuyordum; o suçluluk duygusunu, sakladığı şeyleri... Tam o sırada dudağımdan öpmek istedi ve sanırım aklımdan geçen bu düşüncelerden dolayı istem dışı yüzümü çevirdim, yanağımdan öptü. Gitti.

Gittikten sonra ''Teşekkür ederim, her şey için..'' yazılı bir mesaj geldi. İçimde fırtınalar kopuyordu aslında. Bu denli güçlü duyguların ne işi vardı peki içimde? Öncekiler gibiydi işte o da, neden farklı anlamlar yüklemeye çalışıyordum ki? Konuşmak istemiyordum onunla aslında ama cevap yazdım; ''Ben teşekkür ederim, her şey için..''. Uzatmak içindi sanki, birkaç soru daha sordu, ben de kısa kısa cevaplar verdim.
Sabah uyandığımda saat 8'e geliyordu. Yaşanan her şey her dakikasıyla aklımdaydı. Geceden kalan sigara izmaritleri, boş içki şişeleri ve kasenin dibinde kalan çerez kırıntıları.. Üstümdeki bu ağırlıktan kurtulmak zorundaydım. Geçen gecenin izlerini silmek için etrafı toplamaya başladım. Ben tüm o detaylardan kurtulmak isterken gelen ''Günaydın'' mesajıyla önceki geceye geri döndüm.

Konuşmalarımız sanki aramızda hiçbir şey yaşanmamış gibi, yani eskisi gibi devam etti bir süre. Böyle gitmeyeceğini biliyordum, bir yerde son bulacaktı bu çünkü o sadece suçluluk duygusuyla bunları yapıyordu, emindim. Gerçekten emindim ve sırf bu yüzdendi suskunluğum. Bir insanın duygularını ifade edememesi, söylemek istediği sözleri yutması ne demektir bilir misiniz? Günlerce bunu yaşadım işte.

Günler geçti, şehirlerimiz farklıydı artık ama düşünüyordum, hep düşünüyordum onu. Bana dürüst olmadığını bile bile neden ona hayır demediğimi düşünüyordum. Zaten artık sohbetlerimiz de yerini suskunluğa bırakmıştı.

Bir gün tesadüfen, sakladığı o sırrı öğrendim. Yaklaşık 10 seneyi bulan bir ilişkisinin olduğunu, üniversite yıllarından beri beraber olduklarını.. 'O'nun kim olduğunu merak etmiştim, sadece görmek istiyordum. Neyi değiştirecekti peki bu? Koca bir hiç. Sonuçta evet, gördüm, yazılarını okudum. Gerçekten çok büyük bir aşkla seviyordu kadın onu. Kendimi onun yerine koydum. Bu sadakatsizlikten haberi var mıydı? Ya da daha kaç tane benden vardı sevgilisinin hayatında? Bilmiyordum, başından beri hissettiklerimin doğru çıkmasına mı sevinmek yoksa bir daha asla onu göremeyecek olmama üzülmek mi daha doğru olurdu gerçekten hiç bilmiyordum.

Tüm bunların sonucunda ne mi yaptım? Onu unuttum diyemeyeceğim çünkü içimde söylenmemiş sözlerim oldukça unutmayacağım. Ne hissediyorum? Koca bir boşluk var içimde. İçi hiçbir zaman dolmayacak kocaman kara bir boşluk. Şu an sadece aynı şehirlerde olmadığımız için kendimi şanslı hissediyorum. Şu an onu görme ihtimalimin olmadığı bir şehirde bulunmak beni rahatlatıyor sadece..

Doğum günüydü geçenlerde. Kutladım. Cevap beklemiyordum zaten. Gelmedi de.

Bu yazdıklarımı en yakın arkadaşım dahil kimseyle paylaşmamıştım. Sadece bende kalsın istemiştim. Oysa ki anlatmadan nasıl durdum diye şaşırıyordum kendime. Duramadım işte. Artık hepiniz biliyorsunuz.




Bailey








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız için teşekkür ederim :)

Related Posts with Thumbnails